Aba
altından değnek göstermek:
Sakin, yumuşak görünmekle birlikte karşısındakini gizliden gizliye
korkutmak.”Sakın onlara aba altından değnek göstermeye kalkma, yoksa
kaçırırsın.”
Abacı, kebeci, ara
yerde sen neci?: “Tamam, ilgililer bu işe karışabilirler, ama
sen neci oluyorsun” anlamında kullanılır.
Abayı yakmak:
Gönül verip âşık olmak, tutulmak.”Türkmen kızına abayı yakalı beri, sazı
elinden düşürmez oldu.”
Abbas yolcu:
1. Yola çıkmaya kesin kararlı.”Abbas yolcu! Daha fazla oyalamayın.” 2. Ölmek
üzere (olan). “Komaya girdi, abbas yolcu mu ne?”
Abesle iştigal etmek:
Yersiz, yararsız, boş ve anlamsız şeylerle vakit geçirmek.”Şu yaşa geldin, ama
abesle iştigal etmekten vazgeçmedin.”
Abuk sabuk konuşmak:
Düşünmeden, birbiriyle ilgisi olmayan, tutarsız, saçma sapan söz söylemek.
“Yeter artık, abuk sabuk konuşmalarına daha fazla dayanamayacağım.”
Abur cubur:
Yararlı olup olmadığı düşünülmeksizin rast gele yenen, yemek yerini tutmayan
yiyecekler.”Ne diye çocukların karnını abur cuburla doyuruyorsun?”
Aceleye getirmek (dara getirmek): 1. Bir işi gerektiği gibi yapmayıp, zaman
darlığından yararlanarak birini aldatmak. “Tezgâhtar aceleye getirerek gömleğin
defolusunu vermiş.”2. Zaman darlığı sebebiyle gereken özeni göstermemek. “Yazın
hiç de güzel değil, aceleye getirmişsin.”
Acemi çaylak:
Toy, tecrübesiz, beceriksiz. “Acemi çaylağa bak hele! Sen mi tamir edeceksin o
saati?”
Acı çekmek (duymak):
1. Ağrı, sızı duymak. “Kazadan sonra çok acı çekti.” 2. Üzülmek, üzüntü içinde
kalmak.”Eşini kaybedeli on yıl oldu ama o hâlâ acı çekiyor.”
Acısı içine (yüreğine) çökmek (işlemek): Bir şeyin verdiği acı, üzüntü
benliğinde derin iz bırakmak.”Elindeki tek evi de yanıp kül olunca acısı
yüreğine işledi.”